Saltuk-nâme Derlemi

Saltuk-nâme Derlemi

# SALTUK-NÂME DERLEMİ

Nereden nereye derler ya, işte bu tam da bir teknoloji nereden nereye öyküsü...
Doktora çalışmama başladığımda en gelişmiş yazı aracı daktilo idi. Tez konunuz yazma eserse ya her gün kütüphaneye gidip orada çalışabilirdiniz ya mikrofilmini çektirtip ancak birkaç kütüphanede bulunan özel cihazında okuyabilir ya da fotoğraf kartına bastırıp istediğiniz yerde çeviri yazısını yapabilirdiniz.
Fotokopi çektirilmiyor muydu derseniz 1980’lerin başında yeni yeni yaygınlaşıyordu, çok pahalıydı, üstelik zarar verdiği gerekçesiyle yazma eserden fotokopi çekimi yasaktı. Kısacası bilgisayar, tarayıcı, yazıcı ve PDF’nin henüz esamisinin okunmadığı bir çağda yaşıyorduk...


İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden 1979 yılının haziran döneminde mezun olmuş, aynı yılın kasımında Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş danışmanlığında başladığım doktora öğrenimimde bir yıllık ders dönemimi tamamlamıştım. Yaklaşık bir yıl tez konusu araştırmakla geçti. Sonuçta hocam Prof. Dr. Timurtaş’ın isteğiyle Ebülhayr-ı Rûmî’nin Saltuk-nâme’si üzerinde çalışmaya karar verdik. Konu ilgimi çekmişti. Anadolu ve Balkanların yurt edinilmesinde önemli bir tarihî şahsiyet olan Sarı Saltuk’un menkıbelerini konu edinen üç ciltlik eser üzerinde çalışacaktım. Eserin tamamı Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde idi. Yalnızca birinci cildin bir nüshası Millî Kütüphanede, ikinci ve üçüncü ciltlerin bir başka nüshası Bor Halil Nuri Bey Kütüphanesinde, üçüncü cildinin yeni bulunmuş bir nüshası Millî Kütüphanede, bir nüshası da İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde bulunuyordu. En kolayı Topkapı nüshasına ulaşmaktı. O sıralar Kültür Bakanlığına bağlı Ansiklopedik Evliya Çelebi Seyahatnamesi Yayın Bürosunda çalışıyordum. Bu nüshanın fotoğraflarını elde etmek kolay olmuştu. Üstelik Prof. Dr. Fahir İz ve Prof. Dr. Şinasi Tekin Harvard Üniversitesinde Topkapı nüshasının tıpkıbasımını fasiküller hâlinde yayımlamaya başlamıştı. Bu fasiküller gecikmeli de olsa fakülte kütüphanesine geliyordu. Bu arada sık sık Topkapı Sarayına gidip yazmanın kendisini de inceliyordum. İstanbul Üniversitesi nüshasını da öğrencisi olmam dolayısıyla kolay elde edebilmiştim. Ancak diğer nüshaları, özellikle Bor nüshasını elde etmek hiç de kolay olmayacaktı.
Birkaç defa dilekçe yazdıktan, bir defa da Ankara’ya gidip geldikten sonra Millî Kütüphane nüshalarının fotoğraflarını altı ayın sonunda alabilmiştim. Bor nüshasının fotoğraflarını alabilmenin mücadelesi bir yılı geçti. Kütüphaneye yazıyordum, Bakanlığa başvurmam gerektiği yanıtı geliyordu. Bakanlığa başvuruyordum, ilgili kütüphanenin koşulları uygun olmadığından mikrofilmin çekilemeyeceği bilgisi veriliyordu. Bakanlığın mikrofilmi çektirmesi ise sıraya konulmuştu, kim bilir ne zaman sıra gelirdi. Çalışmam tıkanmıştı. Harvard yayımının ekinde Bor nüshasının mikrofişlerinin de verileceği belirtiliyordu ama 1984 yılında yayımlanacak son fasikülde... O kadar bekleyemezdim. Derken Borlu bir tanıdık buldu rahmetli babam, onun vasıtasıyla kütüphaneden fotoğraflarını alma iznim çıktı. Bir şartla: Bor’daki bir fotoğrafçıya fotoğrafları çektirebilecektim. Fotoğrafçıya telefonla güç bela ulaştım. Mikrofilm çekemezmiş, otuz altışar pozluk film almamı istedi. Her ihtimale karşı on beş adet otuz altı pozluk siyah beyaz film aldım, Bor’a gittim. Fotoğrafçıyla birlikte kütüphaneye geçtik. Bize gösterilen alanda, kütüphane memurunun gözetiminde varak varak fotoğrafları çekmeye başladık. Sayfa atlamaması için özel dikkat harcıyordum. Bir sayfanın atlanması, tekrar Bor’a gidip gelmem demekti. İki günde fotoğrafçı 449 varak nüshanın fotoğraflarını çekmişti. Banyosunu yapayım dedi ama benim düşüncem Adana’da dedemin kiracısı olan Foto Yeni Sabah’ta filmi banyo etmek ve karta basmak biçimindeydi. Çocukluğumda bu fotoğrafçıda meraklı olarak karanlık odaya girer; film banyosuna, karta basmaya yardımcı olurdum. Filmleri aldım, Adana’ya geldim. Fotoğrafçı Eyüp ağabey ile birlikte filmlerin banyosuna başladık. En büyük korkum filmlerin ışık alması, yanmasıydı. On üç filmin banyosunu bitirdik. Filmleri inceledim, mükemmeldi. Fotoğraf kartlarını da 16x24 ölçülerinde, kaliteli kartlardan sipariş vermiştik, çok pahalıydı. Ben Bor’dayken kartlar da gelmişti. Çok yorgun ve uykusuzdum. Eyüp ağabey:
-Filmler tamam, sen git uyu. Ben bu gece hepsini karta basarım, dedi.
Ertesi gün öğleden sonra geldim. Fotoğraflar basılmıştı. Büyük bir heyecanla aldım ilk fotoğrafı. Bakıyorum okuyorum, eviriyorum çeviriyorum bir satırını bile okuyamıyorum. İlk anda çözemedim ne olduğunu. Sonra... Sonrası tam bir felaket!.. Eyüp ağabey Osmanlı yazısını bilmediğinden filmleri agrandisöre ters takmış, karta da ters basmıştı:
-Ağabey ne yaptın sen! Ne olacak şimdi? Bütün emeklerim boşa gitti...
Sinirden, kızgınlıktan, kırgınlıktan ağlayacak gibiydim. Filmler elimizdeydi, yeniden kart alıp basabilirdik ama o kadar param yoktu. Eve geldim. Aklıma yatak odamızdaki tuvalet masası geldi. Büyük aynası vardı, pufuna oturdum ve kartları aynanın önüne koydum. Okunuyordu... Okuyabilecektim... Zaten ikinci ve üçüncü cildin metninin kuruluşunda Topkapı nüshasını esas alacağımdan Bor nüshasını karşılaştırmada kullanacaktım. İkinci ve üçüncü cildin metninin karşılaştırmasını aynadan okuyarak tamamladım.
Bugün bu andığım nüshaların renkli görselleri Yazma Eserler Kurumu Genel Müdürlüğünün ağ sayfasından, Millî Kütüphane ağ sayfasından birkaç dakikada indirilebiliyor... Çalışmak isteyen, araştırmak isteyen için ne büyük kolaylık...
Tezimi çeviri yazı işaretlerini eklettiğim özel daktilomda kendim yazdım. Nüsha farklarını her sayfanın sonunda yazmam gerekiyordu, bazen aşağıda bıraktığım boşluk yeterli olmuyor, yazdığım sayfayı yeniden yazmam gerekiyordu. Bazen de haddinden fazla boşluk bırakmış oluyordum o da göze hoş görünmediğinden o sayfayı da yeniden yazıyordum. Eserin tenkitli çeviri yazısı tamamlandığında hocam Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu. Danışmanlığımı Prof. Dr. Mertol Tulum üstlendi. Hocam, üç cildin metninin doktora tezinde kullanılmasının çok hacimli olacağını, yalnızca birinci cildin cümle yapısı üzerinde durmamızın daha yararlı olacağını söyleyince ikinci ve üçüncü ciltlerin metnini bir tarafa bıraktım. Metin yayımı konusunda ülkemizin önde gelen uzmanı olan hocam Prof. Dr. Tulum’dan öğrendiklerimle birinci cildin metnini yeniden kurdum. Yine Osmanlı Türkçesi söz dizimi konusunda uzman olan hocamdan edindiğim bilgilerle eserin birinci cildinin cümle yapısını inceledim.
Prof. Dr. Muharrem Ergin’in başkanlığını yaptığı ve Prof. Dr. Mertol Tulum, Prof. Dr. Kemal Eraslan, Prof. Dr. Nuri Yüce, Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya’dan oluşan jüri önünde 27 Mayıs 1987 günü tezimi savunarak doktor unvanını aldım.
Jüride bulunan hocam Prof. Dr. Sertkaya Saltuk-nâme’nin önemli bir kaynak eser olduğunu ve tezin metninin yayımlanması gerektiğini söyledi. Ancak, yalnızca birinci cildin basılmasının mümkün olamayacağını, diğer ciltleri de hazırlayacağıma söz vermem hâlinde yayımlanması için girişimde bulunacağını sözlerine ekledi. "Diğer ciltler de hazır zaten hocam," dedim. Böylece Saltuk-nâme’nin yayımlanması çalışmasına başladım. Emektar daktilomda eserin ikinci ve üçüncü ciltlerinin metnini yazdım. Üçüncü cildin nüsha sayısı dörde çıkmıştı. Bu yüzden nüsha farkları neredeyse metnin kendisi kadar yer kaplıyordu. Bir de üç cildin özel adlar dizini de bu son ciltte yer alacaktı. Basımevi sayfa sayısının fazla çıktığını, önceki ciltler göz önünde bulundurularak işin ihale edildiğini, nüsha farklarının yayımlanmasında ısrar etmem hâlinde işi bırakacağını söylüyordu. Sonunda bakanlık nüsha farkları genel okuyucuyu ilgilendirmediğinden üçüncü ciltte nüsha farklarına yer vermeyeceklerini söyledi. Bu yüzden üçüncü cilt nüsha farkları olmadan yayımlandı.
Saltuk-nâme’nin birinci cildi 1987 yılının sonunda, ikinci cildi 1988 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, üçüncü cildi ise 1990 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yayımlandı. Birinci ve ikinci ciltler üçer bin adet basılmıştı. Kısa sürede bu ciltler tükenince bakanlık üçüncü cildi beş bin adet yayımladı. Kitabın gördüğü ilgiye karşılık yeni baskısının yapılması konusunda bakanlıktan bir talep gelmedi. Yirmi dört yaşımda başladığım Saltuk-nâme üzerindeki çalışmamı sonradan elime aldığımda şurayı yanlış okumuşum, şurada keşke diğer nüshadaki bölümü alsaydım, keşke üçüncü cildin de nüsha farklarını yayımlamakta ısrar etseydim dediğim anlar çok oldu. Hocam Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya birkaç defa ses tonunu da yükselterek metni yeniden yayımlamam konusunda ısrarcı da oluyordu. Bakanlık isteseydi belki yeni bir yayımını yapabilirdim. Bu sırada meslektaşlarımdan Prof. Dr. Necati Demir ile Prof. Dr. Mehmet Dursun Erdem de nüsha farklarına yer vermeden 2007 yılında metnin yeni bir çeviri yazısını yayımladılar. Bu nedenle eseri yeniden yayımlamama gerek kalmadı. Ancak hazırlamış olduğum Saltuk-nâme ciltlerini isteyenler hiç eksilmedi. e-posta yazanlar, telefonla ulaşanlar, academia.edu’dan istek gönderenler sürekli olarak artıyordu. Bu istekler karşısında uzun süredir düşündüğüm Saltuk-nâme Derlemi’ni kurduğum ağ sayfamda kullanıma açmaya karar verdim. Fotoğraf kartlarından, aynadan okuduğum, eski daktilomda yazdığım, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yayımlanan ciltleri gelişmiş bir tarayıcı ile taradım; optik karakter tanımlayıcı ile metni birkaç kez dil denetiminden geçirdim. Yaklaşık kırk yıl önceki baskı tekniğiyle basılmış olması nedeniyle bazı yerlerde hatalı çözümlemeler olabilir. Ancak dikkatli bir araştırmacı bunu kolayca ayırt edebilir.
Hacettepe Üniversitesinden Öğr. Gör. Sinan Yalçınkaya ile birlikte Voyant Tools’a aktardık. Çukurova Üniversitesinden Dr. Öğr. Üyesi B. Tahir Tahiroğlu ile birlikte araştırmacılara nasıl daha verimli bir derlem sunabiliriz bunu tartıştık. Sonunda ağ sayfamda Saltuk-nâme Derlemi’ni erişime açtık. Toplamda 240.381 sözcüğün, tekil olarak ise 44.403 söz varlığının bulunduğu derlemde aranan sözcük, eş dizimli yapı içerisinde (sağda ve solda) 5 ngramlı olarak görülebilmektedir. Araştırmacı dilerse bu sayıyı artırabilir. Bu bölümün yukarısında ise aranan sözün içinde geçtiği paragraf görüntülenmektedir. Metnin bütün söz varlığının görüntülendiği sözcük bulutunda da sıklıkları araştırmacılar kendileri belirleyebilmektedir. Voyant Tools, bütün bu bölümlerde kullanıcılara çeşitli seçenekler sunuyor. Araştırmacılarımız bunlardan yararlanarak Saltuk-nâme metninin söz varlığından çeşitli veriler elde edebilirler.
Araştırmacılardan tek isteğimiz var: Bu yazılımdan elde ettikleri verileri makalelerinde, bildirilerin, kitaplarında kullanırken bizlere atıf yapmayı ihmal etmesinler:

Akalın, Ş. H., Yalçınkaya, S., Tahiroğlu, B. T. (2023). Saltuk-nâme Derlemi. .../.../202.. tarihinde saltukname.shakalin.net adresinden erişildi.

Yapacağınız atıflar, bizleri teşvik edici olacak ve yeni yazılımları sunmamızı sağlayacaktır.
Şimdiden teşekkür ederiz.
Saltuk-nâme Derlemi'nin araştırmacılarımıza yardımcı olması en büyük dileğimizdir. Yazılımla ilgili görüş ve önerilerinizi shakalin@shakalin.net adresine yazabilirsiniz.

Şükrü Halûk Akalın

SALTUK-NÂME DERLEMİ'ni kullanmak için tıklayınız: (opens new window)

Ana sayfaya dönmek için tıklayınız: (opens new window)

Okumaya Devam Et!